“Çocuklar kazanmak için yarışmazlar. Yarışmak için oynamazlar. Eğlenmek için oynar, oynarken işin doğası gereği ve ölçülerde yarışırlar. Yani onlar için amaç; Kazanmak, kazanmak için yarışmak ve yarışmak için oynamak değildir”.

Bu cümle elbette şu an için birçok kulübün altyapı biriminde sürdürülen eğitim yaklaşımı ve yarışmacı spor anlayış ve kazanan takım yaratma amacı ile örtüşen bir ifade değildir.

Doğrudur. Bu anlamda tartışmalı bir cümledir.

Ama çocukların 16-17- ve 18 yaşlarından sonraki spor hayatlarının devamı ve üst düzeyde gelişim elde etmelerini sağlamak açısından “tartışmalı” bir ifade değildir.

Çocuğa sürekli yarışma ve kazanma gerekliliği empoze ederek, dahası iyi yarışmayan ve kazanmayanlara şans vermeyerek sürdürülen bir eğitim ortamında çocuklar dönüştürüldüğü ve yeni duruma zorla adapte edildiği için onlar artık birer yarışmacı olurlar.

Lakin “gelişim psikolojisi ve yaş gruplarının gelişim açısından bakıldığında ” yani kendi akışı ve doğallığı içinde bakıldığında, “yarışma ve kazanma” üzerine herhangi bir ortam yaratılmadığında ve empoze edilmediğinde çocuklar sadece ve sadece oyunu daha ciddi oynamak için kazanma ve kaybetmeme peşindedirler. O kadar.
Zaten bu durumda amaç oyun olmaktadır. Oyunun iyi oynanmasının sağlanması olmaktadır.

Yarışma ve kazanma ön plana çekilince “amaç” haline gelince oyun oynamak ve eğlenmek ikinci ve üçüncü planda kalmaktadır.

Çocukları isterseniz test edebilirsiniz.
Kimse olmadan birbirleriyle sokakta yaptıkları maçlar çok daha zavkli ve üstelik çok daha verimlidir.
Niçin?
Kıyaslanma, gerginlik ve kaybettiğinde rencide edilme endişesi olmadığı için.

Yapılan gözlem çalışmaları, deneysel çalışmalar ve gelişim psikolojisi literatürlerinde yer alan “gelişim özelliklerinin oyuna yansıması” konusunda pratik anlamda şu sonuçlara ulaşmak mümkündür; Çocuklar 10 yaşlarına kadar neredeyse %100 oranında kazanma amaçlı oyun oynamaktan kaçınmaktadırlar.

“Hadi maç yapalım” demek ve bunu istemek aslında “hadi oyun oynayalım” anlamındadır ama bu oyun ciddi olmalıdır. Oradaki maç ifadesi kazanmayı amaçlamak ve yenmek için oynamak değil, oyunu ciddi oynamak isteğinin ve duygusunun bir yansımasıdır.

Çocuklar 10-12 yaşlarında müsabaka yapmayı tamamen kişisel becerilerini kanıtlamak ve sergilemek için isterler. Çünkü diğerlerinden farklı olduğunu göstermenin en iyi yolu müsabakadır. Burada da kazanmak ve yenilmemek gibi amaçlar asdla ön planda değildir.

12-15 yaşlarında ise çocuklar için müsabaka ise duygusal anlamda ve düşünsel anlamda tek bir amaçla oynanır aslında. Bunu ifade edemiyor oluşlarına aldanmamak gerek. Bir takımın parçası olmak. Müsabaka bu yaş grupları değerli olmanın, önemli görülmenin ve bir bütünün parçası olmanın aracıdır. Zaten 15 yaşlarına kadar futbol müsabakalarının gelişimsel olarak amaçları da bunlar olmalıdır.

Amaç bunlar olunca çocukların performansı düşer mi?
Hayır tam tersine daha da artar.

Yarışmayı ve mutlak kazanmayı öne alınca performansın artacağını sanmak tam bir yanılsamadır. Spor eğitimcilerinin hatalarından birisi eğitim sürecinde bazı amaçları öne alınca diğer amaçlara ulaşılmayacağını sanmalarıdır. Ya da amaçları gelişim psikolojisine uygun olarak belirlemiyor oluşlarıdır.

Çocuklar müsabaka yapmasın demek çok doğru değil elbette…
Ama çocuklar müsabakanın içinde kaybolmasın. Müsabakayı zevk alınan ve yeni öğrenmeler elde etme fırsatı ve ortamı olmaktan çıkarırsak, çocukların çoğunu yitirmiş oluruz.

Müsabaka dediğimiz şey öncelikle “maç yapmak” olmalı, maç yapmak ise ciddi şekilde oyun oynamak demek olmalıdır.